reklam
GÜNCEL YEREL HABER 7,Dİ 24 SAAT GÜNCEL SİZİN SİTENİZ HOŞGELDİNİZ

Dügün Tv Aydin Çine


 

Yalan Söyleyen Nasıl Anlaşılır

Yazar fotoahmet 1 Temmuz 2016 Cuma 3 yorum

Yalan Söyleyen Nasıl Anlaşılır.

Yalan Söyleyen Erkek yada Kadın Nasıl Anlaşılır – Yalan söyleyen erkeği yada kadını yalan söyleyip söylemediğini anlamak bu yazıyı okuduktan sonra sizin için sorun olmayacak. Karşınızdaki kişinin anlattıkları doğrumu yalanmı onu anlamak için dikkat etmemiz gereken şeyler nelermiş beraber inceleyelim buyrun;
1.Tutarsızlık
Yaptıkları ile anlattığı arasında tutarsızlık var mı yok mu bakabilirsin
2.En ummadığı soruyu sor
Yalan söyleyen bir insanın mutlaka iyi ve sağlam bir hikâyesi vardır. Ve sizin ne sorabileceğinizi bilerek yanıt verirler İnternetteki web yalanlarını yakalamak için yalan söylediğiniz kişiyi iyice izleyin. En umulmadık bir anda hazır olmadıkları bir konuda bir soru yöneltin.
3- Davranışlarını değerlendir
Yalanın en önemli göstergelerinden biri davranışlardaki değişiklidir. Genel olarak heyecanlı olan biri sakinse veya sakin biri heyecanlıysa dikkat edin farklı bir şeyler oluyor demektir.
4- Duygulardaki samimiyetsizlik
Çoğu insan sahte gülümseyemez Zamanlama hatası vardır ve normal gülümsemeden çok daha uzun sürer veya diğer davranışlarla karışır. Bazen kızgın yüzle, gülümseme iç içedir. Dudaklar doğal gülümsemeden daha küçük ve daha cansızdır.
5- İçten gelen tepkilere dikkat
İnsanlar genellikle yalanlarını geçiştirirken şöyle der; ‘İçten gelen bir tepki veya kadına, erkeğe özgü bir sezgi’ ama bu doğru duyguların sapmasından başka bir şey değildir. İçgüdüler yalanların açıklamasında inandırıcı değildir.
6- Çok küçük hareketleri izle
Çok küçük hareketler mimikler ifadelerin ön açıklamasıdır. Genellikle ikinci dakikanın 25. sn civarında bir gizli duyguyu anlatır. Yani bir kişi çok çok mutlu görünüyorsa gerçekte bazı şeyler için üzülüyor olabilir. Gerçek duygusunun anlaşılmasından duyduğu korku bir an için yüzünde belirir. Gizlenen korku, mutsuzluk, kızgınlık, kıskançlık her neyse bir göz kırpması anı kadar kısa sürede yüze yansır. Bunu yakalamak büyük bir hünerdir. Yapılan araştırmalarda hemen hemen katılanların %99′u bu mikro mimikleri işaretleri göremedi fakat bu bir saatten daha kısa zamanda öğrenilebilir Mikro hareketler sebebi söylemez. Sadece gizlenen bir duygu olduğunu gösterir.
7- İnkâr etme
Yalan söyleyen kişinin hareketleri, söyledikleri, ses tonu, mimikleri birbirini tutmaz. İnkârı gösteren bazı davranışlar vardır.
8- Endişe veya tedirginlik
Karşınızdaki konuşurken gözlerinize bakamıyorsa ve bu onun her zaman ki hali değilse yalan söylediğinden şüphelenebilirsiniz. Uzağa bakıyor terliyor ve tedirgin endişeli bakıyorlarsa hiçbir şey normal değildir.
9- Çok çok fazla detaycılık
Eğer birisine ‘Nerede kaldın?’ diye sorduğunuzda karşınızdaki ‘Markete gittim ve yumurta süt şeker almam gerekiyordu ve bir köpeğe çarptığım için çok yavaş gitmek zorunda kaldım’ gibi detaylı olarak bir şeyler anlatıyorsa yalan söylediğinden şüphelenebilirsiniz. Çok fazla detay onları içinde bulundukları durumdan kurtulmak için düşünülen bütünlük içeren bir yalan olabilir.
10- Gerçeği görmemezlikten gelme
Birisine gerçeği anlatmak yalan söylemekten daha fazla kabul edilir. Herkesin bildiği bir şeyin arkasına sığınarak yalan söylenebilir. Böylece insanların kafası karışır ve söylenilenin doğru olabileceği düşünülür.
Devamını Oku...

Aşk Acısı Nasıl Geçer

Yazar fotoahmet 1 yorum

Aşk Acısı Nasıl Geçer.

Aşk acısı sözlerini daha önce sitemizde yayınlamıştık ama bu sefer Aşk Acısı çekenler için Aşk acısı nasıl geçer hakkında bilgiler vereceğiz. Aşk acısı çekenler devamlı nasıl geçecek bu aşk acısı psikolojikmi yoksa daha da kötü bir hastalıkmı diye soruyorlardı işte cevaplar;
Aşk acısı çok tehlikeli bir şey bunu 15, 24, 44, 64 diye de sınırlamak mümkün değil kaç yaşında olursak olalım insan ayrılmaya karar verirken de zorlanıyor. Kişi sevmese beraber olmak istemese de bir şekilde ilişkiyi bitirmekte zorlanıyor. Sağlıklı ayrılma süreci nasıl işler, ayrılma zamanı geldiğinde kişi ne yapmalıdır?
Ayrılık çok ciddi bir konu herkesi çok fazla etkiliyor. Ayrılığın resmi tarafı boşanma, boşanmada her iki tarafı çok etkileyen özellikle erkeği çok çok etkileyen bir durumdur. Ayrılık konuşarak olmaz. Son dönemlerde ‘ayrılığı konuşalım’ söylemi çok popüler fakat ayrılık konuşulmaz. Karşı tarafa ‘seni artık sevmiyor’ diyeceksiniz o konuşmada karşı tarafta ‘beni sevmiyorsan başkasını seviyorsun’ diyecek. Siz bu durumda ya dürüst davranıp ‘evet başkasını seviyorum’ dersiniz, alacağınız cevap; ‘eyvah! Sen bunu nasıl yaparsın?’dır. Ya da ‘artık seni karım ya da kocam gibi göremiyorum’ diyeceksiniz. Burada da dinamikler işlemeye başlar. İstenmeyen kişi zorla o evde oturamaz.
Böyle bir durumda ikinci şans talebi de devreye girebilir ve istenmeyen bir ilişkinin uzun süre devamına da sebep olabilir değil mi?
Ama olmuyor. Eğer orada sizin ruh sağlığınız, hayata bakış açınız eğer dengeli ise bunu hazmetmeyi bilmeniz gerekiyor. İnsanın en önemli özelliği vedalaşmayı bilmesidir. Yani her an, her şekilde bir durumdan insan vedalaşabilir. İşten çıkarılabilirim, ölebilirim, eşimden ayrılabilirim vedalaşmak insanlar içindir. Beş çocuğum var, şimdi ne olur gibi bahanelere sığınıp vedalaşmamak olmaz. Sizi sevmeyen bir insanla, size artık eski duygularını beslemeyen bir insanla beraber olmak sizi inanılmaz derecede deprese edecek, örseleyecektir. Herkesi seven bir başkası çıkıyor ve vardır. Ayrılıkta elbette acı çekilecek ama bu ayrılık acısı altı aydan uzun sürmez. Altı aydan sonra hala ayrılık acısı geçmediyse müdahale edersiniz.
Müdahale nedir? Psikiyatrik tedavi mi?
İlaç, psikoterapi vb. Mesela buradaki sıkıntı şudur; Ben ‘ayrılıyorum’ dedim ve çektim gittim. Siz iki de bir ‘tekrar beraber olalım mı?’ diyorsunuz. Tam ben sizi gömecekken siz iki de bire kafanızı çıkarıyorsunuz ve ben o matemi tamamlayamıyorum doğal olarak bitiremiyorum. Bu noktada siz bana zarar vermeye başlıyorsunuz. O noktada kişinin kendi disiplini devreye girmeli ve kapıları kapamalıdır.
Sevgililerin yanında çiftlerin arkadaşları da ilişkileri öldürmüyorlar.
Bazen arkadaşlar şöyle söylerler ‘aa biliyor musun ne yaptı ya da o aslında seni çok seviyor’ bütün bunlar matem döneminin uzamasına sebep olur.
O zaman içimiz de bir şey bittiyse konuşmaya gerek yok diyorsunuz.
Evet, konuşmaya gerek yoktur. Arkadaş da kalınmaz pek bu durumlarda, arkadaş kalalım, arada oturup tavla oynayalım ya da çocuğumuz için birlikte tatile gidelim gibi şeyler çocuk için de çok tehlikeli çocuk da şizofreniye dönüyor.
Bilimsel olarak ayrılık acısı gerçekten altı ay mı? Yıllar öncesinde kalmış bir ilişkinin taraflarından birinin evlendiğini ya da sevgili olduğunu duyduğunda da kişi de sinir bozukluğu olabiliyor ayrılık acısı bitmiyor mu? Bu sinir bozukluğunun sebebi nedir?
Bu benim bıraktığımı bıraktılar gibi bir şey ‘ben beğenmemiştim, nasıl beğendiler?’ gibi bir his olabilir ya da alışkanlıklarımızı da seviyoruz. Bir yaşanmışlık varsa o yaşanmışlık içinde bir bağlılıkta söz konusu, bitirdiniz ama bir sürü anı da var biriktirdiğiniz, o anılarla ilgili durumlar bir şekilde hafızaya geri çağrılıyor ama daha sonra insan onu da aşabiliyor.
Terk edilen kişi hep orada kalsın, belki bir gün dönerim gibi bir düşünce de buna sebep oluyor olabilir mi?
‘Ben bıraktım bak hala toparlanamadı, acı çekiyor’ gibi bir his de etken olabilir ve bunlar çok doğaldır. İnsanın doğasında kıskançlık var, bu kıskançlığın abartılmaması, hastalıklı bir hale dönüştürülmemesi gerekiyor.
Devamını Oku...

Evlilik Teklifi üzerine Bir Araştırma.

Yazar fotoahmet 0 yorum

Evlilik Teklifi üzerine Bir Araştırma.

Evlilik Teklifi üzerine Bir Araştırma – Evlilik teklifi üzerine yapılan bir araştır ve bu araştırmaya göre kadınların ne kadarda duygusal olduklarını gösteren bir ayrıntı;
Her kadın romantizmden hoşlanır, sevgilisinin, kocasının bunu göstermesini ister. Evlilik tekliflerinde de durum değişmiyor
3 bin kadın ve erkeğin katıldığı bir ankete göre, kadınların yüzde 26.5’i evlilik tekliflerinin daha romantik ve orijinal olmasını istemiş. Yani katılımcıların dörtte biri, eşlerinin teklifinden hiç hoşlanmamış.
Bazı kadınlarsa bunun tam tersini düşünüyor. Onlar eşlerinin tekliflerini çok abartılı bulduğunu söylüyor.
Anketi yanıtlayan erkeklerin yüzde 76’sı dizlerinin üzerine çöküp “Benimle evlenir misin?” demeyi romantik bulduğunu belirtiyor. Kadınların yarısıysa bunu gerekli görmüyor.
Hem kadınların hem de erkeklerin ezici çoğunluğu ‘mutlu haberi’ ilk olarak aileleriyle paylaşıyor. Oran yüzde 84. Sonrasında durumu dostlarına bildiriyorlar. Son bir not: Kadınların yüzde 75’i, erkeklerinse yüzde 70’e yakını, hemen ardından haberi Facebook’ta duyuruyor.
Devamını Oku...

Aşk ve iş Hayatında Mutsuzmusunuz

Yazar fotoahmet 0 yorum

Aşk ve iş Hayatında Mutsuzmusunuz.

Aşk ve iş Hayatında Mutsuzmusunuz – Hem aşk hayatınızda hemde iş hayatınızda aradığınızı bulamıyorsanız yol yakınken dönün. İşte ayrıntılar;
İş ve aşk hayatınızda mutsuzsanız yeni bir iş yeni bir aşkın vaktidir!
Aşkta
1. Her yaptığı sizi rahatsız ediyorsa.
2. Aptalca şeyler yüzünden sık sık kavga ediyorsanız.
3. Kavga etmeden iletişim kuramaz hale geldiyseniz. Kavga sırasında sürekli geçmişten bahsediyorsanız.
4. Aynı problemler yüzünden sürekli tartışıyorsanız.
5. Artık birbirinize saygı duymuyorsanız.
7. Cinsel açıdan size çekici gelmiyorsa.
8. Aşkınızın ve umudunuzun bittiğini düşünüyorsanız.
9. Hayattaki değerleriniz ve idealleriniz birbirinden farklıysa.
10. Başka kadınlarla flört ediyorsa.
11. Sürekli sizi aşağılıyor ve eleştiriyorsa.
12. Eğer sizi korkutuyorsa.
Hemen yol yakınken ayrılın.
İşte
1. Çalıştığınız iş yeri yaşadığı değişimlerden ötürü düşüş yaşıyorsa.
2. Patronunuzla ilişkiniz düzeltilmeyecek kadar kötüleştiyse.
3. İtibarınız zarar gördüyse.
4. İş arkadaşlarınızla ve patronunuzla köprüleri yaktıysanız.
5. Hayatınız değiştiyse. Evlenmek ya da bebek sahibi olmak istiyorsanız, daha çok paraya ihtiyacınız varsa ya da seyahat etmek istiyorsanız.
6. Değerleriniz çalıştığınız şirketin kültürüyle uyuşmuyorsa.
7. İşe gitmek sizin için kabus haline geldiyse.
8. Mücadele edecek gücünüz kalmadıysa.
Hemen istifanızı verin.
Devamını Oku...

Ayrılık Can Yakar mı?

Yazar fotoahmet 0 yorum

Ayrılık Can Yakar mı?

Ayrılık Can Yakar mı – Ayrılık gerçektende can yakıyormuş ve bu can yakma manevi olarak değil fiziksel olarak insana zarar vermektedir.
Bilim adamları, terk edilmenin gerçekten de fiziksel acı verdiğini ortaya koydu.
Columbia Üniversitesi’nden Psikolog Edward Smith terk edilmenin, duygusal acının yoğunluğuna göre, beyindeki fiziksel acı kanallarını tetiklediğinin anlaşıldığını açıkladı.
Yakın bir süre önce beklemedikleri bir anda terk edilen 40 gönüllü üzerinde yapılan araştırmada, eski sevgililerinin fotoğraflarını gören katılımcıların beyinleri MR cihazıyla takip edildi.
Araştırmacılar, katılımcıların fotoğraflara bakarken duydukları acının, sıcak bir kahve fincanı tutarken veya dillerini ısırdıklarında duydukları fiziksel acıyla aynı şiddette olduğunu açıkladı.
Devamını Oku...

Terk Edilmek Kalbi Gerçektende Kırıyormuş

Yazar fotoahmet 0 yorum

Terk Edilmek Kalbi Gerçektende Kırıyormuş.

Terk Edilmek Kalbi Gerçektende Kırıyormuş – Terk edilmek gerçektende insanın kalbini kırıyormuş ama bu kalp kırma manevi değil fiziksel olarak gerçekleşmektedir.
Herkes terk edilmenin acısını bilir. Sevdiğiniz ve güvendiğiniz insan çoğu zaman saçma sebeplerle bazen de ortada hiçbir neden olmadan sizi terk edip canınızı yakar. Ancak bilim adamları bu acının sadece ruhsal olmadığını savunuyor. Aşk acısı gerçekten de kalbi kötü etkiliyor.
Michigan Üniversitesi’nden araştırmacılar inceleme kapsamında 40 kadın ve 40 erkek gönüllüyü bir araya getirdi. Bu kişilerin hepsi partnerleri tarafından terk edilmişti.
Araştırma raporu Proceedings of National Academy of Sciences dergisinde yayınlandı.
Uzmanlar gönüllülere eski aşıklarının fotoğraflarını gösterdi.
Ayrıca sıcak bir küreye de dokunmaları istendi. Bu küre bir damla sıcak çikolatanın elinize döküldüğünde hissettiğiniz kadar acı hissi yaratıyordu.
Şaşırtıcı olmayan bir sonuç gönüllülerin hem fotoğraflara bakarken hem de küreyi tuttuklarında aynı derecede acı hissettiklerini söylemeleri.
Fakat ortada başka bir kanıt daha vardı. Bilim adamları her iki deney esnasında da gönüllülerin beyinlerindeki aktiviteleri inceledi. Sonuçlara göre fiziksel acı ile ruhsal acı esnasında beyinde aynı bölgelerin hareket gösterdiği tespit edildi. Yani fiziksel acıyı ve psikolojik acıyı kontrol eden bölge aynıydı.
İşte sonuçlar böyle… Elbette hayatı sadece başkalarının değil kendi mutluluğumuz üzerine de kuracağız. Ancak aldığınız kararların yoktan yere başkalarını kötü etkileyecek sonuçları varsa son adımdan önce mutlaka bir kez daha düşünün. Ve kararınız değişmese de en azından daha az kırıcı olmaya çalışabilirsiniz.
Devamını Oku...

İsminizin Baş Harfine Göre Aşk Durumunuzu Öğrenin

Yazar fotoahmet 0 yorum

İsminizin Baş Harfine Göre Aşk Durumunuzu Öğrenin.

İsminizin Baş Harfine Göre Aşk Durumunuzu Öğrenin – İsimlerin baş harfleri ile aşk analizi yapmışlar ve ilginç sonuçlar çıkmış. İşte ayrıntılar;
Aşkınız isminizden geçiyor!
İsminin baş harfine bakıp aşk analizini yapın…
Uzmanlar, kullanılan isimlerin baş harflerinin, o kişinin karakterini yansıttığını görüşünü ileri sürdüler.İsmi A harfiyle başlayanlar, flört edecek kadar sabırlı olmazken, Z ile başlayanlar samimi, hassas, duygusal ve hayalperest oluyormuş.
Baş harflerine göre şekillenen kişilikler şöyle:
“A: İlla da ilişkilerinizde romantizm diye tutturduğunuz söylenemez! Daha çok aksiyonla ilgilisiniz. Hareket lazım size, hareket. Üstelik uğraştığınız her şeyde. Flört edecek kadar sabırlı değilsiniz. Ama dobralığınıza söyleyecek hiçbir şey yok. Eşiniz çok çekici olmalı. Özellikle fiziksel yönden. Çünkü bir şehvet düşkünü olarak siz buna çok önem verirsiniz.
B: Duygusallık ve romantizm sizin özelliğiniz. Mum ışığında yemek, ay ışığında yürümek sizin için ideal. Sevgiliniz size hediye almak zorunda çünkü bu tur numaralardan hoşlanıyorsunuz. Özellikle seks konusunda iradeniz çok kuvvetli. Sevginizi ifade in ideal. Sevgiliniz size hediye almak zorunda çünkü bu tur numaralardan hoşlanıyorsunuz. Özellikle seks konusunda iradeniz çok kuvvetli. Sevginizi ifade etme kabiliyetiniz muazzam.
C: Sosyallik paçalarınızdan akıyor. Siz flörtsüz duramazsınız. Sevgiliniz yandı her an yanınızda olmak zorunda. Tamam duygulu ve duyarlısınız ama seks de önemli değil mi? Biraz bencilsiniz, ne ayıp, sankieşiniz, sevgiliniz size tapmak zorunda! Seksi sevmenize rağmen çok uzun süre hayatınızda seks olmadan yaşayabilirsiniz.
D: Kafaya takmaya görün! Onu mutlaka elde edersiniz. İmkansız olsa bile kolay kolay vazgeçmezsiniz. Yardımseverliğin bu kadarı da fazla. Popülerliğinizin kaynağı da bu. Sıfatlarınız şunlar Seksi, sadık, kıskanç ve bencil.
E: Seks sizin için zevkten daha öte bir şey! İş, stres, para, dış etkenler seks hayatınızı olumsuz yönde kolayca etkileyebiliyor. Ama her şeye rağmen asla seks duygunuzu tamamen kaybetmiyorsunuz. İhtiyacınız sürekli ilgi. Allah kolaylık versin.
F: İdeal sevgili, ideal romantik. Sevgilinizi ilahlaştırıyorsunuz. Üstelik bundan zevk alıyorsunuz. Dışarıdan gösteriş düşkünü olarak görülebilirsiniz ama içinizde sıcak ve romantik bir insan var. Umarım peşinde koştuğunuz ideal sevgiliye ulaşırsınız.
G: Sizin için söylenecek iki sözcük: Müşkülpesent ve ayrıntıcı. Biraz özentisiniz. Statüsü sizden yüksek insanlarla ilişki kurmaya bayılıyorsunuz. Ayrıca bir özelliğiniz daha var, erotizmin zirvesine nasıl ulaşabileceğinizi iyi biliyorsunuz.
H: Sürekli bir arayış içindesiniz. Üstelik ne aradığınızı da biliyorsunuz: Sizi her yönden zenginleştirecek bir partner. Onun için her şeyi yapabilirsiniz. Ama bunu yatırım gözüyle yapmanız iyi değil. İtiraf edin bazen yapıyorsunuz!
I İ: Sevilmek için yaratılmış birisiniz. Sevgilinizin size tapması için her şeyi yapabilirsiniz. Ama unuttuğunuz bir şey var her şeyi hep ondan bekliyorsunuz. Bu kadar çabuk kırılmanızın nedeni bu. Sizin için aslolan güven duygusudur. Seks ise sadece doyurulması gereken bir ihtiyaç.
J: Müthiş bir fiziksel enerjiniz var. Sevişirken hiçbir güç sizi durduramaz. Partnerinizin yorulması hariç! Sizin için karşı cinsle ilişki bir meydan okuma. Romantik olduğunuz söylenebilir ama sizi asil ilgilendiren baştan çıkarmak. İdeal aşka inanıyorsunuz. İşiniz kolay değil.
K: Ketum ve utangaçmış gibi görünüyorsunuz ama son derece şehvetli ve duyarlı bir insansınız. Ama bunu kimseye çaktırmıyorsunuz. Ticari kabiliyetlerinize maşallah. Bu işin bütün ayrıntılarına hakimsiniz. Ciddi görüntünüz insanlarda çekingenlik yaratıyor. Aldatmaktan ve aldatılmaktan nefret edersiniz.
L: Aşk, sizin için tutkuyla eşdeğer. Sevilmekten çok sevmeye önem veriyorsunuz. Birine bağlanmak sizin için çok değerli. Aşk konusunda her alanda basari garanti. Bu yüzden biraz maymun iştahlısınız. Yeni tatlar deneme potansiyeline sahipsiniz. Tuzlu mu, tatlı mı, ekşi mi? Sevgilinizin işi zor çünkü entelektüel olmak zorunda.
M: Çok duygusalsınız. Bir ilişkiye girdiğinizde tüm benliğiniz eriyip gidiyor. Seks özgürlüğüne inanıyor gibi görünseniz de, lafta, doğru değil. Fantezileriniz ve seksüel enerjiniz tükenecekmiş gibi durmuyor. Birlikte olduğunuz insanı çocuk gibi koruyup, kolluyorsunuz. Ama onun bundan sıkılabileceğini hiç düşünmüyorsunuz.
N: Sizi yakından tanıyanların asla inanmadığı iki sıfatınız var: Masum ve çekingen. Bu sadece dış görünüşünüz. Son derece aldatıcı. Seks konusunda çok yeteneklisiniz. Sekste tekdüzeliğe asla tahammülünüz yoktur. Maalesef mükemelliyetçisiniz. Bu yüzden de sizin standartlarınıza uygun birini bulmanız çok zor oluyor.
O Ö: Oooo sekse çok düşkünsünüz! Ama biraz da çekingensiniz. Enerjinizi başka alanlara yönlendirmeniz bu yüzden. Para ve güç sizin için çıkış yolu. Düşkün olmanıza rağmen seksi ciddi bir iş gibi görüyorsunuz, karşınızdakini de seksüel bir obje gibi. Bu yüzden itirazlar geliyor.
P: Sizin için hayatın anlamı sosyal statü. Biriyle birlikte olabilmeniz zor. Çünkü eli yüzü düzgün olmayan biri sizin statünüzü düşürür. Üstelik çok da zeki olmalı çünkü siz tartışmadan duramazsınız. Bu sizin için bir ihtiyaç!
R: Birlikte olmak için en iyisi kendinizi kopyalamanız olurdu. Çünkü sizin tıpkı kendiniz gibi birine ihtiyacınız var: Entelektüel ve zeki. Akil sizin için fiziksel güzellikten daha önemli. Ama bu seksin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Eşiniz yatakta etkili değilse, öğretmekten, zevk alırsınız.
S Ş: Gevezesiniz. En büyük zevkiniz konuşmak. Esiniz dinlemekten hoşlanmıyorsa yandınız. Eş değiştirmek zorundasınız. Çünkü konuşmak sizin için bir ihtiyaç. Hayatınızdaki her şey derli toplu olmalı. Uyumsuzluk ve karmaşadan nefret ediyorsunuz. Siz her şeyi kontrol etmek istiyorsunuz. Çok flört ediyorsunuz. Sizin için flört seksten önemli. Ama bir kere kalbinizi kaptırmaya görün, dünyanın en sadik insani oluverirsiniz. Size uygun sevgili bulamazsanız, iyi bir kitapla da idare edebilirsiniz.
T: Tam bir romantik. Aşka düşkünsünüz. Flört için ideal bir tipsiniz. Aşık olduğunuzda romantiksiniz ve bu yüzden de kırılgansınız. Ufak bir aksilik ayaklarınyn her şeyi yapabilirsiniz. Ama unuttuğunuz bir şey var her şeyiızın yere basmasını sağlar. Anında gerçekçi olursunuz.
U Ü: Tam bir paradoks. Aşık olduğunda gerçekçi, aşık olmadyn duygusudur. Seks ise sadece doyurulması gereken bir ihtiyaığı zamanlarda aşka aşık bir tip. Her zaman değer verecek birini arar. Sevmek için yaratılmıştır. Sevgilisini her şeyin üzerinde tutar.
V: Sizden adam olmaz, her zaman özgürlük ve heyecan peşindesiniz üstelik gizemli insanlar ilginizi çeker, sizi büyüler. Ya yaşça büyük ya da küçük insanların peşinde koşarsınız. Bu yüzden bütün ilişkileriniz tehlikelidir.
Y: Bağımsızlık, sloganınızdır. Biriyle olmanız zor, haliyle. Her zaman kendinizi ispatlamak zorundasınız. Özellikle sevgilinize karşı. Ya o da kendini ispatlamaya kalkarsa? Ama Allah için son derece açık ve çekici bir insansınız. Sekse önem veriyorsunuz. Ama para daha önemli. Ne ayıp!
Z: Aşkın acı çekmek olduğunu artık biliyorsunuz. Samimi, hassas, duygusal ve hayalperestsiniz. Başı dertte olan insanlar için, sizden daha iyi biri bulunamaz. Üstelik her zaman da sevgilinizin kurtarıcısısınız. Ama paylaşmaktan çok hoşlanmıyorsunuz. Özel hayatınızı, sırlarınızı kendinize saklıyorsunuz. Belli olmasa da seksi seviyorsunuz. Evlenmek zorundasınız yoksa yapamazsınız”
Devamını Oku...

Evlilik Teklifine Evet Demeden Önce Bir Daha Düşünün

Yazar fotoahmet 0 yorum
Evlilik Teklifine Evet Demeden Önce Bir Daha Düşünün.

Evlilik Teklifine Evet Demeden Önce Bir Daha Düşünün – Evliliğinizin kısa sürmemesi için aynı yastığa baş koyacağınız kişiye evet demeden önce biraz düşünüp öyle karar vermelisiniz.
Sadece aşık olmanız ömür boyu mutlu olacağınız anlamına gelmiyor, karşınızdaki kişi ile yıllarca aynı yastığa baş koymak istiyorsanız kendinize şu soruları sorun.
İş hayat arkadaşını seçmeye geldiğinde kimse bu kişi konusunda hata yapmak istemez. Aşk iki insanın bir araya gelmesi için en doğru neden gibi gözükse de bir evliliği sürdürmek adına bu duygunun yanında birçok farklı desteğe daha ihtiyaç vardır. Günümüzde artan boşanma oranları da bunu göstermiyor mu? Hayatınızı birlikte geçireceğiniz kişiyi bulduğunuzu düşünüyorsanız aşağıdaki soruları kendinize sorun.
Ortak amacınız var mı?
Evleneceğiniz insanla birlikte olduğunuz süre boyunca nasıl vakit geçirmeyi düşünüyorsunuz? Örneğin onunla sadece seyahat edip, yemek yiyip birlikte yürüyüş yapmayı mı? Hayat sadece bunları yaparak geçmez. Bunlardan daha derin ve daha anlamlı bir şeyler paylaşmalısınız. Hayatı birlikte de yaşayabilir, ayrı ayrı da takılabilirsiniz. Bu sizin seçiminiz.
Güveniyor musunuz?
Bu soru ilişkinizin kalitesiyle doğrudan bağlantılıdır. Güven bir ilişkinin temel besinidir. Siz evlenmeyi düşündüğünüz bu kişiye duygularınızı açacak ve fikirlerinizi özgürce paylaşacak kadar güveniyor musunuz? Bu soruya cevap verirken kendinize mümkün olduğu kadar dürüst olmaya çalışın.
İyi tanıyor musunuz?
İki çeşit insan vardır: Birincisi kişisel gelişimine önem veren, ikincisi ise sadece rahatını düşünen. Rahatına düşkün olanlar maddiyata çok önem verir. Evlenmeyi düşündüğünüz kişinin hayattaki duruşuna çok dikkat edin.
Rahatına düşkün olan kişiler genellikle ‘ben merkezli’ olurlar. Önce kendilerini düşünürler oysa evlilik iki kişinin ortak yarattığı bir kurumdur. O yüzden bu konuya özellikle dikkat ederek ‘Evet’ deyin.
Diğer insanlara nasıl davranıyor?
Sevdiğiniz kişi etrafınızdaki insanlarla bir şeyler paylaşmaktan zevk alıyor mu? Yoksa aksine onların yanında içine mi kapanıyor?
Arkadaşları ya da ailesi için özveride bulunmayan, onlarla maddi-manevi birtakım şeylerini paylaşmaktan kaçınan kişiler sizin için de aynı tutumu sergiler. Örneğin onun iyi davranmak zorunda olmadığı kişilere (garson, şoför vs.) nasıl davrandığına dikkat edin. Davranışlarını birlikte olduğunuz zamanlarda iyice gözlemleyin. Unutmayın başkalarına kötü davranan birinin yarın öbür gün sizi de üzebilme ihtimali yüksektir.
Devamını Oku...

Neden Aşk Acısı Çekiyoruz

Yazar fotoahmet 0 yorum

Neden Aşk Acısı Çekiyoruz.

Neden Aşk Acısı Çekiyoruz – Aşk acısı çekenlerin bir çoğunun öğrenmek istediği en önemli cevaplar birisi sanırım bu olsa gerek. Neden Aşk acısı çekiyoruz acaba biliyormuyuz.
Aşk acısı çekenler, ‘içim acıyor’ derler. ‘Aşk acısı başka hiçbir acıya benzemiyor, çok kötüyüm…’ Fakat, acısız da aşk olmaz, daha doğrusu ilişki olmaz! Neden aşk acısı çektiğimizin bütün detaylarını Psikoterapist Ferhan Özenen ile tartıştık.
Aşk ilişkisi hepimizin hayatının vazgeçilmez bir parçası… Hayranlık duygusuyla başlayan, gün geçtikçe, karşınızdakinden daha fazla bir şeyler beklediğimiz, daha çok bir şeyler vermek istediğimiz; yüreğimizi pır pır ettiren, aklımızı çelen karışık süreç… Ve �istediğimiz gibi� gelişmediğinde de bizi acılara boğan… Fakat sanırım, aşk ve aşk acısına dair soru işaretlerinizi bu röportaj cevaplayacak… Ha, bir de unutmadan; �Her ilişki bir alışveriştir ve pazarlığa tabiidir.� Pazarlığınızı iyi yapın!
– Önce, aşkın tanımını yaparak başlayalım mı?
Danışanlarımla çalışırken de farkediyorum; aşk ve sevgi tanımları Türk dilinde birbirlerinden ayrılıyor. Oysa, başka dillerde aynlmıyor. Bizdeki tanımına göre sevgi, biraz daha durmuş oturmuş bir şey; aşk ise insana heyecan veren, yüreğini hoplatan bir duygu… Öte yandan Eric Fromm, �Olgun olan sevgiyle, olgun olmayan sevgi� arasında çok büyük fark var, der. Sanki bizim, ergen aşkı dediğimiz, olgun olmayan şeye toplumumuzda aşk deniyor. Yani, birine duyulan heyecana, gizeme, bilinmezliğe ve cinsel olarak ten çekimine aşk deniyor.
– Ten çekimi nedir ki? Sürekli kimyasal olduğu söyleniyor; tenim çekti, tenim çekmedi deniyor.
Ten çekimi kimyasal olabilir, işin o tarafını bilmiyorum, organikçi değilim. Ama çalıştıkça farkedivorum ki, insanın teninin çekmediği insanlar, her zaman gerçekten teninin çekmediği insanlar olmuyor! İlişki kurmaya korkan insanlar, karşıdaki insanda gerçekten ilişki kurma potansiyeli buldukları zamanlarda bunu, �Tenim çekmedi� şeklinde açıklayabiliyorlar. Onun için, bunlar hep çok karışık kavramlar…
– Aşk acısı da çok karışık bir kavram aslında…
Evet, mesela aşk, birine karşı duyduğun aşırı heyecan ve gizem mi? Çünkü aşkta, aşık olunacak kişide şu özellikler olmalı şeklinde, kafanda kurduğun özellikleri karşı tarafa pro-jekte etme, yansıtma var. Örneğin; çok güzel birini mi istiyorsun, onun çok güzel olduğunu düşünüyorsun… Ama olgun sevgi başka bir şey. Bu noktada söz edilen, aşk acısı mı, ayrılık acısı mı? Çünkü ikisi arasında çok fark var. Aşk acısında, özlem ve ulaşamama var. Sanki bizim, �mazohizm� dediğimiz şey var. Özellikle Türk kültüründe… Veya kadın olmanın getirdiği bir şey. Çünkü özellikle kadınları, aşk acısı çekerken görüyoruz. Ya da erkekler bunu daha az itiraf ediyorlar. Sonuçta, elle tutulmayan, gözle görülmeyen, ilişki haline gelmemiş bir aşkı, daha çok kadınların yaşadıklarını gözlüyorum. Dolayısıyla, aşk acısında birini beğenmek ama onu elde edememek, ulaşamamak var. Oysa, buna hiçbir şekilde aşk denilemez! Ancak kişinin kendi kafasındaki şeyin acısıdır bu…
ACILAR ANCAK YASLA BİTER!
– Aşk acısı nedir? Aşk acısı için, ortada bir ilişki olması ve bu ilişkinin bir şekilde bitmesi, yani ayrılık acısı olması gerektiğini söylüyorsunuz?..
Aslında aşk, sevgi acısı dediğimiz şey, yaşanmışlığın acısıdır. Birini beğenip, olmayınca da onun acısını çekmek değil; bu kadar irrasyonel bir acı olamaz. Öte yandan sevdiğimiz kişiyi kaybettiğimizde de acı çekmeden olmaz! Herkes bunu değişik şekillerde yaşar. Ama, yaşanmışlık olmadan, karşındaki insanla bir ilişkin, bir alıpverdiğin olmadan, bunun acısını çekmek, olacak şey değil. Aksi taktirde bu, acı çekmekten zevk almak anlamına geliyor. Ya da hırs olabilir, başarısızlığın acısı olabilir. Yoksa, ortada bir ilişki olmadan ya da 2-3 aylık bir ilişkinin bitmesiyle duyulan acıyı, ayrılık acısı olarak açıklamak bizim bilimimizde mümkün değil.
– Bu taktirde, ayrılık acısını biraz daha açalım…
Ayrılık acısı, nesne kaybıdır. Kayıp da her zaman acı verir, travma getirir. Ve yaşanan kayıbın arkasından muhakkak yas tutulması gerekir. Bu da tedaviyle birlikte 1,5 – 2 sene gibi bir süreyi kapsar. Tedavisiz… Bilemiyorum süresini… Ama yas tutulmadığı zaman, gerçek anlamda başka ilişkilere geçilemiyor. Çünkü acılar ancak yasla biter.
– Bu noktada, yas döneminde ilişkiyi kafada halletmiş olmak, ilişkiyle ilgili pazarlığımızı da yapmış olmak var değil mi?
Tabii… Ama herkes bunu yapamayabilir. Yaşanan ilişkinin, geçmişte hangi ilişkiye tekabül ettiğini bulmuş olmayabilir. Yine de en azından, o insanın senin için ne anlama geldiğini, onu kaybetmekle ne kaybetmiş olduğunu; kayıp duygusundaki esas nedeninin o kişiyi kaybetmek mi, yoksa sana yakın olan herhangi bir nesneyi kaybetmek mi olduğunun cevapları verilirse iyi olur. Yani, acı çekmenin nedeni, “Yalnızlıktan korkuyor olmak mı, yoksa o kişinin hayatındaki değeri mi?” gibi sorular cevaplanmalı.
KAÇINCI DERECEDEN AŞK ACISI?
– Ayrılık acısı sanıp da çektiğimiz acı ya da acılar gerçekte neler? Ayrılık acılarının da dereceleri var mı?
Var. Çünkü her türlü ayrılık bir travma. Örneğin, ilk ayrılık doğumla gerçekleşiyor. Sonra ilk 2 yaştan sonra, bireyselleşmeyle birlikte anneden uzaklaşma var ki, bu noktada anneyle ilişkimizin ne kadar güvenli olduğu çok önemli. Yani, çocuk arkasını dönüp baktığında anne orada mı, güven ilişkisi sağlanmış mı? (İkinci ergenlik döneminde bu kriz tekrarlanır.) Aynca, ailede babanın rolü önemli; erkek çocuk için de kız çocuk için de. Anne babayı ne kadar önemsiyor? Anne, bir erkekle (babayla) tamamlanmak ihtiyacını duyan bir anne mi? Çünkü böyle bir ihtiyaç duymadığı zaman, sağlıksız ilişkiler ortaya çıkıyor. Ve bu tür sağlıksız ilişkiler içinde yetişen kişiler, flörtlerinde elde etme hırsı içinde olan, elde ettiği anda da karşısındakini değersiz bulan kişiler oluyor. Dolayısıyla, 0-2 yaş arasında kurduğumuz ilişkiler, hayat boyu kurduğumuz ve kuramadığımız tüm ilişkileri; ayrılıklarımızı, kayıplarımızda duyduğumuz acının derecesini etkiliyor.
– Bir de, yine aşkın kimyası teorisine göre, aşk-evlilik 3 senede biter deniyor. Bu taktirde, en en geç 3 senede bir yeni aşklar mı yaşamak durumundayız?
Hayır, aslında tam tersi, sevgi gün geçtikçe çoğalması, yeşermesi gereken bir şey. Çünkü sevgide tamamlanma ve tamamen bir bilinçaltı seçim var. Hiçbir karşı cins seçimi tesadüf değil! Yani, seçtiğin insan, mutlaka senin birtakım bilinçaltı ihtiyaçlarına karşılık veren bir insandır. Bu, erkek için de böyle, kadın için de böyle. Onun için de sevgi, birliktelik gittikçe yeşermesi, hoşlaşması, gittikçe artan olması gereken bir süreç. Sevgi, aşk nasıl 3 senede biter?..
Fakat psikolojide �attaehment (sevgiyle bağlı) teorisi� var. Ve bu teori; �Çocuk 3 sene içinde annesine güvenmeyi öğrenir� diyor. 3 sene sonra, eğer çocuk annesiyle güvenli bir ilişki kurabilmişse, çıkıp gider; yani anneye bağımlı olmaz, bağlı olur. Ama o 3 sene boyunca da hep, �Anneye güveneyim mi, güvenmeyeyim mi?� tereddütünü yaşar, �Bırakır mı, acaba beni bırakmaz mı?� gibi… Sanırım, aşkın kimyası 3 senede bitiyor, diye ortaya atılan da bu 3 sene… Çünkü aşk ilişkisinde de ilk 3 sene, yüreği pır pır ettiren, soru işaretlerinin bol olduğu bir dönemdir.
GERÇEK AŞK; 3 SENE SONRA BAŞLAR!
Peki, ya 3 sene sonra, aşk ilişkisinde de tıpkı anne-çocuk ilişkisinde olduğu gibi rahatlıyor muyuz ?
Eğer güven ilişkisi kurabilirsek evet… Karşımızdaki insanın sevgisine, ilgisine güvenirsek, o pır pır hali bitiyor. Ve bize de, sanki aşkımız sona ermiş gibi geliyor.
– Oysa, tam da bu sırada gerçek anlamda ilişki başlıyor?..
Kesinlikle… Bazı teorisyenlerin �ikinci dönem� diye adlandırdıkları, ilişki başlıyor. Ve ilişkilerin esas zamanı ikinci dönemdir. Çünkü insanlar birbirlerinin gerçeklerini görürler; projeksiyonlar, heyecanlar, bırakır mı, bırakmaz durumları biter. Gerçek bir sevgi ilişkisi ve gerçek bir alışveriş başlar. Çünkü artık, karşındakini olumlu ve olumsuz yönleriyle olduğu gibi kabul etme vardır. Fakat, sadece ikinci döneme geçip, tamam aşk bitti deyip, ayrılmalar yaşanmıyor. Karşındakinin olumsuz yönlerini gördüğünde de gitmeler oluyor. Hiçbir insan mükemmel değil. Ya da gerçek ilişki, gerçek sevgi, gerçek güven istemiyorlar; ondan ayrılıyorlar sevgililerinden ikinci döneme geçildiğinde… Ama tabii o anda, bunun pek farkında olmayabilirler. Gerçek sevgiyi bilmiyor, ilişki içinde olmaya katlanamıyor veya sevilmeyi hakettiklerini düşünmüyor da olabilirler.
– Aşkta ikinci döneme geçildiğinde ve �Artık aşkım bitti� deyip ayrılmalarda, bilmediğimiz bir şeyi yaşayamamak durumu var mı ? Üstelik, sonunda acı çekeceğimizi bile bile…
Tabii ki… İnsanlar çocukluklarında neyle motive olmuşlarsa, hayatları boyunca ona devam ederler. Ama kaybedilen nesneye karşı mutlaka acı yaşanır. Acı, bazen çok ağır depresyonlara neden olur. Fakat bu şekilde yaşanan ağır depresyonların temelinde, tamamen çocukluk döneminde yaşanan ilişkiler vardır. Yani, olay ayrılık acısını aşar, geçmişe döner… Ne kadar acı çektiğimiz, ilişkide nasıl davrandığımıza da bağlıdır. İlişki isteyip istemememiz, ilişkiyi hak ettiğimizi görmememiz, seçtiğimiz insan… Bunlar tamamen çocukluğumuzda yaşadığımız tecrübelerle bağlantılı…
�DELER DE GEÇER!�
Ayrılık acısı nasıl geçer?
Geçmez! Ya da, �Deler de geçer� diyeyim. Nietzsche’nin bir lafı vardır: �Acılar insanı büyütür, ölmezsek büyürüz.� Ama çaresi yok, doğum acıyla-travmayla başlıyor ve ondan sonra hayat boyu çok çeşitli travmalar, acılar yaşıyoruz. Bir yerde, büyümek için acıyı da tecrübe olarak yaşamamız gerekiyor. Acı yetmez… Ayrılık acısında da, çocukken hiç elimizde olmayan tecrübeye bağlı olarak; gerek yataklara düşüren depresyonlar halinde, gerekse daha hafif acılar yaşıyoruz. Bu nedenle, acıyı geçirmeye çalışmaktansa, acıyı yaşamak
gerekiyor. İlişki sonrası yaşanan acı, iki sene içinde geçer, diyebilirim.
– Sürekli aşk acısı çekmeyi bir başkaldırı olarak yaşamaya ne diyorsunuz peki?
Acı çekmeyi seviyor olmak… Aşk acısı çekmeyi bir başkaldırı olarak göremiyorum. Gerçek anlamda bir ilişki kurmayı, başkaldırı olarak görüyorum.
– İlişki içinde de aşk acısı çekilir mi?
İlişki içinde aşk acısı yaşayan insan çok fazla. Bir kere sürekli kaybetme korkusu var, panik var, bağımlılık var, başkalarına duyduğun kızgınlıkları o kişiye projekte etme var, ilişki içinde olmaktan korkma var (ki bu da ilişkinin sona ermesinden korkmadır), ilişkiyi hak etmediğini düşünerek ilişkiyi sabote etme var; bütün bunlar hep acı, ilişki acısı…
ERKEK KAÇAN KADIN SEVMEZ(!)
– İlişki içinde acı çekmemeleri için çiftlere neler öneriyorsunuz?
Eş terapilerinde yaptığımız, iletişimlerini düzeltmek. İletişimde de, açıklık önemli. Doğru bir iletişim kurabilmek için, önce kendini tanımak, kendine karşı samimi olmak gerekiyor. Bir de çiftler oyundan bahsediyor. İlişkiler, sürekli bir oyun içinde yürütülmeye çalışılıyor. Fakat, bir ilişkide oyun olduğu sürece, o ilişki bitmeye mahkumdur! Yanlış bir kanı da, sanki kendini teslim etmezsen, sevdiğini söylemezsen, kendini açık etmezsen, karşındaki peşinde koşar şeklinde… Doğru koşar, fakat o insanla ilişki kurulmaz! Karşınızdaki, kaçma-kovalama oyunu peşindeyse sürekli kaçmak zorundasın, çünkü yakalandığın anda olay biter. Sürekli kaçmak istiyorsan, böyle bir ilişkiye girersin. Örneğin, erkekler kaçan kadın sever, denir. Hayır! Kovalamayı seven erkek, kaçan kadın sever! Gerçek bir ilişki isteyen insan, tam tersine karşısındaki insanın kendisini sevmesini, teslim olmasını, ona güvenmeyi ister.
– Öyleyse, olgun sevginin, gerçek bir ilişkinin tanımı nedir?
Olgun sevgi için cinsel heyecanın yanı sıra, şefkat gerekiyor, özdeşleşme yani empati kurmak gerekiyor. İlişkiye ve sevilen kişiye kendini adamak gerekiyor. Kendini adama, köle olma anlamında değil; kendini sunmak, teslim olmak anlamında… İdealizasyon gerekiyor; onu idealize etmek ama olgun formda (çünkü idealizasvonun çok çeşitli formları var). Onu görmeden idealize etmek değil. Kişiyi her yönüyle, olumsuzluklarını da bilerek idealize etmek; yani onun bir şeyine hayran olmak. Ve karşımızdakini özgür bir birey olarak kabul etmek… Sonuçta, günlük hayatta yapılan klasik sevgi tanımıyla, olgun sevgi tanımı birbirinden çok farklı. Sağlıklı ve mutlu bir ilişki için, olgun sevgi şart.
Devamını Oku...

Aşkta Kıskançlık Kıskanç Bir Aşıkmısınız

Yazar fotoahmet 0 yorum

Aşkta Kıskançlık Kıskanç Bir Aşıkmısınız.

Aşkta Kıskançlık Kıskanç Bir Aşıkmısınız – Aşk sevgi işlerinde kıskanç olmak işe yararmı bilmem ama kıskanç olmak bazıları için çok kötü bir durumdur.
Kıskançlık deyince aklınıza ne geliyor? Sanırım, çoğumuz önce ve derhal kadın-erkek kıskançlığından dem vururuz… Öyle ya sevgilisini, eşini, moda deyimle partnerini kıskanmayan var mı?..
Valla, eğer sizin partneriniz, �Ben kesinlikle kıskanmam�cılardansa derhal uzaklaşın, ya da onu şöyle bir sarsın, çimdikleyin de silkinip kendine gelsin… Narsistliğin lüzumu yok…
İnsan, değil aşkını, kedisini bile kıskanır (kedisi de onu kıskanır); konu her ne olursa olsun yaşam kıskançlık ve rekabet üstüne kurulmuştur… Üçüncü kişinin (kişilerin) gölgesi olmasa, aşk hiç aşk olur muydu?.. �O benim� demeye bile gerek kalmazdı ki o zaman, düşünmesi bile pek fena…
Şimdi bana, �Kıskanç sen de� diyorsunuz, biliyorum. Evet, kıskancım!.. Var mı başka bir diyeceğiniz?.. Üstelik, her insanın da kıskançlık yaşadığını iddia ediyorum. Çünkü kıskançlık insani bir duygu. Freud bile, �Sevdiğim zaman, sevgi dışında her şeyi dışlarım, kıskanç olmak kurala uygundur, kıskançlığı yadsımak (kusursuz olmak) yasayı çiğnemektir� itirafında bulunmuş…
Anlayacağınız, benim gibi kıskançlığını önce kendisine, sonra herkese itiraf ve ilan edenlerden partnerine bile �fazla- zarar gelmez (üç-beş sıyrıkla atlatır). Ama ya, �Yok canım, ne kıskançlığı, zaten benimki kafasını çevirip kimseye bakmaz� diyenler?.. İşte, onlardan korkacaksınız. �Hele bir kafanı çevir, bak ne oluyor�cudur onlar, kafanı çevirip baksan başına geleceği bilirsin…
Valla, çevremde çok var… Eskiden daha çok erkeklerin kıskançlık krizlerine girdiğini sanırdım, fakat şimdi görüyorum ki, kadınlar da bu konuda saatli bomba gibiler…
Örneğin; kırk yılın başı, adam arkadaşlarıyla buluşup iki bira içmeye gidecek olsa, ya �Ben de geliyorum� yapıyorlar, ya da on dakikada bir cep telefonundan arayıp, ayrıntılı hesap soruyorlar… Sonra, evlenip adamı bulunduğu çevreden uzaklaştıranlar mı istersiniz (eee tabii tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır), sağa baktın suç sola baktın sobe diyenler mi?.. Ayrıca, bırakın adamın eski sevgililerine rastladığı yerde merhaba diyebilme özgürlüğünü, eğer karşı cinsse çocukluk arkadaşıyla bile görüşmesini istemeyenler, ayıptır söylemesi izin vermeyenler var…
Adamlar da bir garip, yarısı kıskançlık bahanesiyle, eşlerine hayatı zindan ediyor (artık neyin intikamını alıyorlarsa), öbür yarısı da kıskanılma bahanesiyle hayatın kendilerine zindan edilmesine izin veriyorlar (artık neyin bedelini ödüyorlarsa)…
Sonuç ise, sen sağ ben selamet olamıyor tabii, çiftlerden biri mutsuzluk yaşıyorsa, iki kişi birden mutsuzluktan nasibini alıyor, o ilişki de artık sürekli mutsuzluk üretmeye başlıyor… Anlayacağınız, �Alışmış kudurmuştan beterdir� sözü mutsuzluk kavramı için de geçerliliğini koruyor. Eğer, siz mutsuz olmaya alışıksanız mutsuzluk yaşamadan duramıyorsunuz, hatta bünyeniz mutlu olmayı bir türlü hazmedemiyor… (Bu konuyu bir başka yazıda ayrıntılarıyla tartışabiliriz.)
Üstelik, kıskançlık hastası bu tipler, kendileri ve partnerleri yetmiyormuş gibi çevrelerini de kompleksli tavırlarıyla diken üstünde tutuyorlar… Şahsen ben, kıskançlık duygusunu önce kendi içinde, sonra da ilişkisinin içinde halledememiş insanlardan çok sıkıldım… Hayır, böyle çiftlerle, (yani çiftlerden birinin ya da her ikisinin birden kıskanç olduğu durumlarda) arkadaşlığınızı bile sürdürmeniz mümkün olamıyor. Sizin de bir sevdiğinizin olması, hatta evli barklı olmanız bile kıskançlık takıntılıları bağlamıyor, yatıştırmıyor…
Gerçekten abartmıyorum… Yedi sene kadar önceydi, çocukluk arkadaşımın düğününe gittim, zavallı arkadaşım da birara beni dansa kaldırma gafletinde bulundu, o gün bugündür adamın yüzünü gördüğüm yok, onca yıllık arkadaşlık askıda!.. Oysa, kendisini kardeşim gibi severim, zaten beraber büyümüşüz falan… Arkadaşlığımız bir yana , onun hayatı ne durumda, artık siz tahmin edin…
Sonra, bu kez üniversiteden bir başka erkek arkadaşımla aynı iş yerinde çalışıyoruz, nişanlısı da bizim şirkette çalışıyor… Kız bir gün bizi cafede çay içerken görmüş, �Vay sen benimle nişanlı olduğun halde neden hala kız arkadaşlarınla görüşüyorsun� diye kızılca kıyamet kopmasın mı?.. Hiçbir şey anlamadım, adam benim on yıllık arkadaşım, hayır ayarlamak istesem, onca yıl bir kolayını bulurdum herhalde…
Allahtan evlenmediler de (ayrılmaları benim yüzümden değildi) hala arkadaşız, hala görüşüyoruz…
Bu arada en yakın kız arkadaşım evlendi, kocası kızkıza buluşmamızı bile hoş karşılamadı, hep dörtlü görüşür olduk… Bu konu aralarında doğru dürüst konuşulup tartışılmadı bile, sanki doğalı buymuş, insanların yanında eşleri olmadan nefes bile almamalarıymış gibi…
Size böyle onlarca örnek verebilirim… Düşünebiliyor musunuz, insanlar sevgili ediniyor ya da evleniyor ve eşleri (özellikle de evlilik akdi söz konusuysa) karşı cinsle arkadaşlıklarını sınırlandırmasını hatta yok saymasını istiyor… Bu gibi durumları ben sadece kıskançlık manyaklığı değil, bir medeniyetsizlik göstergesi olarak da algılıyorum… Hatta insanlık dışı bir tutum…
Şimdi diyeceksiniz ki, senin de bir dediğin, diğer dediğini tutmuyor, kıskançlık taraftarı mısın yoksa kıskançlık karşıtı mı?..
Bakınız anlatayım… Ben partnerimi çok kıskanıyorum!.. Hatta, ilk birlikte olduğumuz zamanlarda (güven ilişkisinin tam oluşmadığı zamanlar) herhangi bir nedenle kavga etsek, derhal rüyamda onu bir başkasıyla görürdüm. Bilinççaltı korkunç değil mi?.. Yani, �Sen bana kötü davrandın, beni reddetttin, beni sevmiyorsun, öyleyse başka birini tercih edebilirsin…�
İşte, rüyalar yani bilinçaltı yalan söylemez… Karşınızdakini ne kadar severseniz sevin, o da sizi ne kadar severse sevsin, herkesin her gün bir başkasını seçme özgürlüğü var… (Zaten sevgi tek başına hiçbir şeye yetmez, hele bir ilişkiye asla!) Bunu kabul edin ya da etmeyin, yaşam böyle… O yüzden, kıskançlıktan çatlasak da patlasak da, eğer adamın ya da kadının gideceği varsa gider… Siz ise kıskançlık krizlerinizle ancak gitmesini kolaylaştırırsınız… O kadar…
Eee, peki ne yapacaksınız?..
Kıskançlık duygusunu allayıp pullayıp öyle sunacaksınız sevdiğinize… Kıskançlık duygunuz onun ve ilişkinizin özgürlüğünü kısıtlamasına neden olmayacak, tam tersi öyle güzel kıskanacaksınız ki, özgür iradesiyle her gün yeniden sizi seçecek kendisine…
İşte, kıskançlık bu, öyle bir çırpıda ne yaşanabiliyor, ne anlatılabiliyor, ne de halledilebiliyor (problem haline geldiğinde)…
En iyisi mi, kıskançlığın nasıl dengede tutulacağını gelecek yazıda anlatayım… Bu zaman zarfında, siz de önce taraf olun bakalım, sadece kıskanç bir aşık mısınız, yoksa kıskanç bir gardiyan mı?.
Devamını Oku...

Sevdiğinizi Nasıl Söylersiniz

Yazar fotoahmet 0 yorum

Sevdiğinizi Nasıl Söylersiniz.

Sevdiğinizi Nasıl Söylersiniz – Sevgilinize yada partnerinize onu sevdiğinizi söyleyemiyorsanız başka yolları denemelisiniz. işte o yollardan bazıları;
Sevdiğinize ‘seni seviyorum’ demenin binbir yolu vardır. İşte bunlardan bazıları…
Aşk sözcüklerini söylemek her zaman çok kolay olmayabiliyor. Kimimiz de hissettiğimiz şeyleri çoğu zaman söyleyemiyoruz bile. O halde bize kulak verin. İşte size duygularınızı kelimelere dökmenin on etkili pratiği!
Kelimeler ağır geliyorsa
Sevgilinize karşı hissettiklerinizi dile getirmenin, beraberinde neler getireceğini hiç düşünmeyin. ‘Seni seviyorum’ cümlesinin, size bir kurşun kadar ağır gelmesinin nedeni, belki de bu iki kelimenin sonsuz anlamlar içerdiğini düşünmenizden kaynaklanıyor.
Bırakın bilsin
Sevdiğinizi söylemeye zorlandığınızı bırakın bilsin. Aksi takdirde, aşktan ve sevgiden bahsetmemeniz nedeniyle onu yeterince sevmediğinizi düşünebilir. Neden olduğunu bilmediğiniz gerçek duygularınızı ifade etmekte güçlük çektiğinizi ona anlatın. Bazen bu; ‘seni seviyorum’ demek kadar etkilidir.
Alıştırma yapın
Sevginizi çevrenizde de dışarı vurmakta zorlanıyorsanız, ‘seni seviyorum’ cümlesinin etkisini, ilk olarak arkadaşlarınızda deneyin. Onların vereceği pozitif tepkiler, sevgilinize de duygularınızı ifade etmeniz için cesaretlendirecektir sizi.
Aşkı okuyun
Eğer, ‘Seni seviyorum’ cümlesini, nasıl ve hangi şartlarda söyleyeceğinizi bilmiyorsanız, aşk filmlerine başvurun. Bazen konuları çok saçma gelse de aşk konu kitaplar okuyarak, gerçek hislerinizi ifade etmek adına cesaret alabilirsiniz.
Duydularınızı anlatın
Duygularınızı ifade ettikten sonra ilişkinizin hassas bir döneme gireceğini düşünebilirsiniz. Ama kendinize bir de şu soruyu sorun; ona bu kadar aşıkken ve sevildiğinizden bu kadar eminken neden gerçek duygularınızı birbirinizden saklayasınız? Belki de, ilk adımı o da sizden bekliyor…
Günlük tutun
Söylemek isteyip de söyleyemediğiniz duygularınızı, gördüğünüz bir filmin, dinlediğiniz bir şarkının siz de uyandırdığı hisleri düşünerek bir deftere not edin.
Asla çok geç değil
İlişkiniz ne kadar uzun süreli olursa olsun, onu sevdiğinizi söylemek için asla çok geç değil. Aksine, ne kadar uzun süre sonra söylerseniz duygularınızdan o kadar eminsiniz demektir. Ayrıca, karşı taraf içinde, uzun bir bekleyişten sonra beklediği sözcükleri duymak daha değerli olacaktır.
Devamını Oku...

Aşkın Sırları Aşkın Sırrı Çözüldü.

Yazar fotoahmet 0 yorum

Aşkın Sırları Aşkın Sırrı Çözüldü.

Aşkın Sırları Aşkın Sırrı Çözüldü – Aşkta bir sürü sır vardır ve aşkın sırları çözüldü. İşte size aşkın sırrının çözüldüğüne dair ayrıntılar;
Onu görünce kalbiniz çok fazla çarpmaya, eliniz ayağıniz birbirine mi dolanmaya başlıyor. Hiç şüphesiz aşıksınız demektir. Bilim, bunca gelişmenin arasında aşka kayıtsız kalamazdı elbette! Uzmanlar aşkı da laboratuvara soktular ve bakın neler buldular!
Fiziksel olarak neden ve nasıl aşık oluyoruz, hiç düşündünüz mü? Öncelikle aşağıdaki belirtilere göz atın ve aşık olup olmadığınızı saptayın:
– Onu görünce kalbiniz çok fazla çarpmaya başlıyor
– Son günlerde, içinizdeki sevinç, mutluluk duygusu arttı
– Hayata, olaylara daha umursamaz bakıyorsunuz
– Arkadaşlarınız gözlerinizin pırıl pırıl baktığını ve son günlerde yüzüne bir canlılık geldiğini söylüyorlar.
Eğer bu belirtileri taşıyorsanız, aşık olduğunuz şüphe getirmez bir gerçek! Aşık olduğumuzda hepimiz benzer duygular yaşarız; ayaklarımız yerden kesilir, aklımız başımızdan gider, hep onu düşünür, hep onun hakkında konuşmak isteriz. Bunlar aşık olan herkesin bildiği ve binlerce yıldır yaşanan, süregelen duygular. Farklı olan ise, artık tüm bunların sebebinin biliniyor olması! Aşık olunca insanların neden ‘tuhaflaştığı’ bilimsel gerçeklerle kanıtlandı! Üstelik suçlu kalbimiz değil, beynimiz çıktı!
Neden?
Aşkı, duygularımızın, düşüncelerimizin, alışkanlıklarımızın, yetişme tarzımızın ve daha birçok şeyin etkilediğini zaten biliyorduk, ama hormonlarla olan ilişkisini yeni öğrendik. Ve hemen uzmanlara danıştık. Bakın hangi sonuçlar çıktı.
– Vücuda çeşitli maddeleri salgılayarak bizim sağlıklı, mutlu yaşamamızı sağlayan salgılara hormon deniyor.
– Aşık olduğumuzda gösterdiğimiz dengesiz davranışlarımızın sebebi, vücudumuzun salgıladığı feronom maddesiymiş! Aşk, vücutta feronom maddesinin salgılanmasıyla başlıyormuş. Aşkın kokusu olarak tanımlanan bu madde, beynin ilgili bölümlerini uyarıyor ve aşk doğuyor!
– Feronom, vücudumuzun salgıladığı hormonlardan sadece biri. Feronom’a ‘aşk hormunu’ da deniliyor. Aşıkların, her dakika aşık oldukları kişiden söz etmeleri bu hormondan kaynaklanıyor. Aşık olunduğunda vücudun fazla feronom salgılamasıyla kişilerin fiziksel yapılarında ve davranışlarında değişiklikler oluşmaya başlıyor. Kalp çarpıntısı, gözlerin parlaması gibi değişiklikler oluyor ve ‘O da beni seviyor mudur’, ‘Acaba şimdi nerededir’ gibi sorular artmaya başlıyor. Obssesive yani takıntılı kişi davranışları gözlemleniyor.
– Aşkın yerini sevgiye bırakması da hormonlarla ilgili. Zamanla serotoninin azalması, oksitoksinin artmasıyla, aşk yerini bir süre sonra sevgi ve şefkate bırakıyor.
– Yaz aylarında insanların daha sık aşık olmasının da bilimsel bazı sebebleri var. Özellikle bahar ve yaz aylarında, güneş ışınları insanların hormon sistemini etkiliyor ve bu durumda aşk daha yoğun hissediliyor. Melanosit denen vücuda renk veren hücreler de, bu aylarda artıyor.
Aşk acısı nasıl diner?
Uzmanlar, şu sıralar mevsimin de etkisiyle kendilerine en çok aşk acısı çekenlerin başvurduğunu söylüyor ve bu acının nedenlerini, uyguladıkları yöntemleri şöyle anlatıyorlar:
‘Aşk acısı çeken biri, sevgilisini unutamamıştır, her gördüğü şeyde, her olayda ondan bir parça bulur. Bir yandan yaşadıklarına inanamaz. ‘Gerçekten bu aşk bitti mi’ , ‘Onsuz ne yaparım’ gibi duygulara kapılır. Bizim yaptığımız, bunun altında yatan nedenleri analiz etmek. Kişinin kendine güvensizliği mi var, ailesinin ona yüklediği baskılar mı var, hayata mı güvenmiyor?…
Önce sorunun nedenlerini bulup sonra NLP veya Bilişsel Terapi ile bunu ortadan kaldırıyoruz. Olaya bakış açınızı değiştirdiğiniz zaman olaylar daha farklı gelişiyor. Mesela vapurdan denize baktığınızı düşünün. Denizde çöp görüyorsunuz. Aynı çöpe bir kaptan kamarasından, bir sahilden bir de uzaydan bakın. Hepsinde gözünüze ne kadar farklı görünür.
İşte, bize danışmaya gelen kişilere de o olaya kuşbakışı bakmalarını sağlıyoruz. Bu çok kolay olmuyor. Çünkü doğru ya da yanlış öğrendiğimiz her şey, tecrübelerimizi oluşturur.
Çocukluğumuzdan itibaren, ‘Hayır, yapamazsın’, ‘Kahvaltını etmezsen derslerin iyi geçmez’ gibi, günde 10 olumsuz ileti aldığınızı düşünün. Bir yılın sonunda 3600 olumsuz iletiyle dolu oluyorsunuz! 14 yaşına geldiğinizi düşünürsek kafanızda 48-50.000 tane olumsuz ileti olur. Bunları değiştirmek tabii ki güç oluyor. Öğrendiğimiz olumsuz şeylerin yerine olumlularını koymak çok önemli.’
Devamını Oku...

Gerçek Aşkı Bulduysanız Bunlara Dikkat.

Yazar fotoahmet 0 yorum

Gerçek Aşkı Bulduysanız Bunlara Dikkat.

Gerçek Aşkı Bulduysanız Bunlara Dikkat – Gerçek aşkı bulduğunu söyleyen yada düşünenler o zaman elinizi daha sık tutmanın zamanı. İşte sizlere tavsiyeler;
Aradığınız aşkı buluduğunuzu düşünüyorsanız, onu elde etmenin yollarını keşfedin. İşte hoşlandığınız erkeği etkilemenin yolları…
Yolunuzu kesiştirin
Bir erkeği beğendiyseniz neden ona açıkça çıkma teklif etmeyesiniz ki? Sürpriz ilişkiler erkeklerin beynindeki romantik aşk devresini tetikler.” diyor psikologlar. Bir erkek için sizi kovaladığını hissetmesi önemlidir. Yeni bir sevgiliyi elde etme süreci erkekleri heyecanlandırır. Sizi şans eseri görürse, tanımak için daha fazla çaba harcayacaktır. Yani, yapmanız gereken tek şey, yoluna çıkmak. Ona çıkma teklif etmek yerine, karşısına çıkın yeter. Erkekler kur yapma işinin onlara kalmasından yanalar, bunu asla unutmayın.
Kurallara uyun!
Soğukkanlı davranmalısınız. Vermek istediğiniz mesaj, onun için deli olduğunuz değil, bunu unutmayın. İlk görüşmede sohbeti yüzeysel tutun. Hedefiniz ilgisini çekmek olmalı, o yüzden onu köşeye sıkıştırıp hayat hikayenizi anlatmanıza gerek yok. Önemli bir kural daha: Onunla birlikteyken az için. Siz de takdir edersiniz ki, gözleri alkolden kanlanmış birinden romantik anlamda etkilenmek biraz zordur.
Buluşmadan önce
Öldürücü vuruşu yaptıktan sonra, geri çekilip, sakin bir pozisyon almak. Buluşmanın sonunda, işler istediğiniz gibi yürümediyse, kendinizi reddedilmiş hissetmek yerine, kaybedenin o olacağını hissetmeniz gerekir. Bu, egonuz için son derece önemli.
Kaçan kovalanır
Siz onu yakalamaya ne kadar gayret ederseniz, o sizden o kadar kaçar. Kesinlikle aranızda bir şey olması gerektiğini düşündüğünüzde, onun gönderdiği sinyalleri yanlış algılamanız çok kolay. Çünkü sizin beyniniz belli bir fikre zaten kanalize olmuş durumda ve karşınızdaki insan olumsuz yaklaşsa da, beyniniz cevabını olumlu olarak algılar. Fazla ısrarlı olmak sağlıklı değil çünkü belli bir noktadan sonra ısrarlarınız can sıkıcı gelebilir.
Düşünce tarzınızı değiştirin
İlgilendiğiniz erkek birkaç adım atsa da, bu aranızda bir şey olacağı anlamına gelmiyor. Diyelim ki ilginizi anladı ve sizi aradı veya yemek yediniz. Sizinle tam anlamıyla ilgilenip ilgilenmediğini sezemiyorsanız, onunla birlikte olmak bir işe yaramayacaktır, tam tersine, daha sonra kendinizi daha kötü hissetmenize yol açabilir. Bir erkek tarafından ilk anda reddedilmek, onunla birlikte olduktan sonra reddedilmekten daha az acı vericidir. Siz siz olun, onu ilişkiye zorlamak için cinselliği kullanmayın.
Devamını Oku...